Tatil için sevinmeye fırsat bulamayan öğrenciler, Ekim sonu Kasım başı yoğun bir sınav haftası ile karşı karşıya kalır. Bu da kimi öğrencinin ve anne babanın üzerinde strese ve yorgunluğa sebep olur. Peki, bu baskının oluşmasının sebebi ne? Çocuklar bu dönemde neden bu kadar zorlanıyor; bir bakalım…
Ders Çalışmak Neden Zor Geliyor?
“Ders çalışmak istemiyorum” öğrencilerin olduğu evlerde, hatta sınav haftalarında en sık duyulan ifadelerin başında gelir. “Biraz daha çalış” diyecek olsanız, bardağı taşıran son damlayı söylemiş olursunuz. Strese, yorgunluğa bir de duygusal baskı eklenince çocukların ara tatil öncesi motivasyonu iyice düşer.
Aslında çoğumuzun sandığı gibi ders çalışmak istememenin altında tembellik yatmaz. Çevrenin beklentileri, öğrencinin zamanı kullanma becerisi, öğrenme metotları derken bu tempo çocukları hem bedensel hem de zihinsel olarak yormaya başlar. Eğitim danışmanlarının üzerinde durduğu en önemli sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
· Yeni öğretim modelinde keşfetmeye yönlendirme ve hata yapma özgürlüğü olsa da kültürel olarak hâlâ güçlü bir baskı vardır. Bu da çocukları hata yapmaktan korkan veya yalnızca doğru cevaba odaklanan bireyler hâline getirir. Çünkü yüksek not almak ve iyi bir üniversiteden mezun olmak hâlâ başarı ölçütü sayılıyor. Dolayısıyla başarı baskısı devam ediyor.
· Ders çalışma alışkanlıkları ezbere dayalı devam ettiğinde çocuklar daha çabuk sıkılıyor.
· Gün boyu okul ortamının ardından tekrar evde öğrenme süreciyle ilgili bir zaman dilimi geçirmek, bir yük gibi geliyor.
Çocukların Zihni Nasıl Çalışıyor?
Ders materyalleri ne kadar zengin olursa olsun, öğrenme süreci yapay zeka programlarının yardımıyla gerçekleşse bile dijital dünyanın içinde ders çalışmaya devam etmek oldukça zor. Günümüz çocukları, bizim öğrenme sürecimizden farklı bir sürecin içindeler. Hızlı kurgulanmış videoların arasında dolaşırken zihinleri sürekli bir dopamin artıcı etkiye maruz kalıyor. Anlık bilgiye ulaşan bu yeni nesil, uzun soluklu ve sonucu daha uzun süren işleri sıkıcı buluyor.
Özellikle uzun metinleri okumak veyahut karmaşık problemleri çözmek gerçekten sabır gerektiriyor. Ancak beyin hızlı ödüllere alıştığında bu sabrı göstermek ne kadar kolay olabilir?
Ne yazık ki yapılan araştırmalar gün boyu kısa videolar arasında gezinen gençlerin derinlemesine düşünme becerilerinin olumsuz etkilendiğini ortaya koyuyor. Konsantrasyon gerektiren her şey için âdeta mücadele veriyorlar. Çünkü dikkatleri çabuk dağılıyor.
Etkili bir çalışma için öncelikle gerçekçi beklentiler olmalı ve o beklentilere karşı çevresel koşullar da sağlanmalıdır.
Çocuklara “Neden Öğreniyorum?” Sorusu İçin Fırsat Verelim!
Size faydası olmayacağına inandığınız bir işi sürdürmekte ne kadar zorlanırsınız? Muhtemelen o işi yapmakta çok zorlanırsınız. Çocuklar için de durum pek farklı değil aslında. Eğer bir çocuk ders çalışmayı anlamsız buluyorsa o çocuğun öğrenme arzusu nasıl canlanabilir?
Bilgiler gerçek hayatla ilişkilendirildikçe bir değer kazanır. Yoksa doğrudan isteksizlik ve beklentilerin getirdiği bir kaçınma davranışı ortaya çıkar. Sadece okulda değil; evde de kariyer planı, hedefler, hobiler, dünyayı anlama üzerine anlamlı sohbetler yapmak önem taşır.
Bir çocukta içsel motivasyon ancak merak ettiği şeyi öğrenme isteğiyle doğar. Eğitim Bilimci John Hattie, öğrenmenin görünür kılınması üzerine yaptığı çalışmada çocukların öğrenme sürecini yönetebilmesinin en önemli sırrını verir: Öğrenilen şeyin ne işe yaradığını bilmek!
Çocuğunuzun ders çalışma azmini canlandırmak için, öğrenmeyi sadece notlarla ölçülen bir sonuç değil; ömür boyu devam eden bir yolculuk olarak sunmak gerekir. Esas güçlü etki burada başlar.
Motivasyonu Arttırmanın Yolu Var mı?
Başarısızlık korkusu genellikle çocuğa yüklenen baskıyla ortaya çıkıyor. “Notlarını iyi al, düşük alma!” gibi cümleler çocukların kaygısını yükseltir. Çocukları yargılamadan rehberlik eden ifadeler daha çok motive edicidir.
“Bugün ne kadar çalıştın?” diyerek performansını ölçmeye değil; “Bugün hangi konu üzerinde zorlandın?” veya “Bugün zorlandığın bir konu var mı?” tarzında yaklaşmak, anlamaya yönelik bir adımdır. Zaten çocuk anlaşıldığını hissettiğinde iletişim kurmaktan kaçmaz.
Öğrenci psikolojisi böyledir; eleştiriyi sevmez!
Biz çocukken çalışmak için içimizden bir enerji gelirdi. Dolaysıyla o enerji de işe başlamanın ön koşulunu oluştururdu. Fakat şimdi sıkça duyduğumuz bir slogan var: “Motivasyon gelmez, sen ona gidersin!”
Davranış bilimi yazarı James Clear Atomik Alışkanlıklar adlı kitabında bir alışkanlığı oturtmanın en etkili yolu olarak başlangıçları işaret eder. Sadece küçük bir çabayla başlamak yeterli, der. Biz de çocuklarımızı şöyle yönlendirebiliriz:
“Şu an çalışmak istemiyorsun, anlıyorum. Ama ne zaman çalışma isteğin gelecek? Beklemek için yeterli zaman var mı? Elinde şu an var. Şimdi masaya otur ve bir alıştırma yap! Zihnin sana, hayır, dese bile çalışmaya devam et!”
Bu yöntemin faydası yapılan küçük bir alıştırmanın sonuca erdiğinde verdiği tamamlama hissidir ve başarı hissi ile gelen dopamindir. Bu ilerleme hissi öğrenci de daha fazlasını yapma isteği uyandırır. İşte bir kere başlayınca artık devam eder. Zaten kültürümüzde var olan bir söz de bu durumu çok iyi yansıtır: Başlanan iş, bitmiş iştir.
Çalışmayı rutine bağlamak da oldukça önemlidir. Mesela, yapılan işleri ifade etmek:
“Şimdi bir bardak su içtim, yemek yiyeceğim, ardından 10 dakika matematik çalışacağım.”
Bu şekilde beyin, kendini yönlendiren bir kod alır ve davranışı otomatikleştirir. Bu yönlendirmeden sonra herkesin bildiği etkili ders çalışma teknikleri uygulanabilir:
· Kısa molalarla çalışmak. (Mesela 20 dakika çalışıp 5 dakika mola vermek gibi).
· Renkli kalemler kullanmak, şemalar oluşturmak.
· Öğrenilecek konuyu günlük olarak belirlemek.
· Sorumluluğu tamamlayınca ödül vermek.
Bu küçük ama etkili adımlar, motivasyonu dışarıdan değil, içeriden besler.
Geri Sayıma Az Kala Aile Desteği
Sınav haftaları sadece çocukları değil; ebeveynleri de etkileyen bir sürece dönüşüyor. Aslında bütün mesele destekleyici bir tutum sahibi olabilmekte. Bu tutum ona başarıdan evvel, değerli olduğunu hissettirir.
Çocuğun yetersiz olduğu alanlara vurgu yapılırsa öğrenme süreci baltalanır. Ama gösterdiği çaba her zaman ön planda tutulursa zaten çocukta da bir çalışma isteği uyanır. Bu şekilde ailede beliren zihinsel yük de hafifler.
Unutmayalım, çocukların en büyük gücü, kendilerine inanan bir ailedir!