Bahar ve Tefekkür: Baharın Ardındaki Umut

Depremler, seller, yangınlar… Bu yıl art arda yaşanan doğal afetler, bize hayatın ne kadar geçici olduğunu hatırlatıyor. Elimizde tuttuğumuzu sandığımız düzen, bir anda kayıp gidebiliyor. Kontrolümüzde olduğunu sandığımız hayatın, aslında elimizde olmadığını fark ediyoruz.

Bu farkındalık, insanı etkiliyor, sarsıyor. Çünkü değişmez sandığımız şeylerin değiştiğini görmek, gerçek hayatı da içimizdeki taşları da oynatıyor.

Her şeyin her an değişebileceğini bilmek, bizi kaçındığımız o gerçekle yüzleştiriyor: Ölüm. Modern çağın insanı olarak ölümden bahsetmeyi sevmiyoruz. Onu hayatın dışına itiyoruz, sanki konuşmazsak yok olacakmış gibi davranıyoruz. Oysa bugünlerde ölüm, baharın narin çiçekleri gibi sessizce kendini hatırlatıyor.

Kuru dallardan çıkan yeşil yapraklar, gökyüzünün esintisi, toprağın kokusu bize bir gerçeği sessizce fısıldıyor: Ölüm bir son değil! Bahar, yeniden doğuşun en güzel örneği. Üstelik her sene aynı döngüyü görüyoruz. Şaşmadan tekrarlanıyor. Tam zamanında. Ne bir gün eksik ne de bir gün fazla.

Bahar Sessiz Bir Müjdedir

Zihinsel olarak sürekli alarmda olduğumuz günler yaşıyoruz. Ama şu sıralar kâinat bize başka bir şeyler söylüyor. Peki, kaçımız bu fısıltının farkındayız? Baharı duyabiliyor muyuz?

Erken saatlerde doğan güneşe eşlik edip pencereyi açıyor muyuz?

Kuş cıvıltılarını duyabiliyor muyuz?

Baharın şarkısını duyan kaç kişiyiz?

İşe koşturarak giderken çatlak bir kaldırımdan çıkan çiçeği fark edebiliyor muyuz mesela?

Biz şehir içinde okula giden çocuğumuzu takip ederken, işe yetişmek için trafikte korna basarken dışarıda başka bir şeyler oluyor:

·         Ağaçlar tomurcuklanıyor.

·         Kuşlar sabahları erken saatte ötmeye başlıyor.

·         Karıncalar şaşırmadan topladıkları yiyecekleri yuvasına taşıyor.

·         Toprak içinde filizlenen tomurcuklar, küçük canlılar uyanıyor.

Bu hadiseler bize, sadece baharın gelişini müjdelemiyor, aynı zamanda hayatın yeniden doğuşunu da gösteren bir sahne oluyor. Bütün bu sessiz ve sabırlı işleyiş bize bir düzeni gösteriyor. Bu kusursuz düzenin dili aslında bize şunu haykırıyor: Her şey bizim kontrolümüzde değil! Hayat sadece bizden ibaret değil!

Yeniden Dirilişin Temsili: Bahar

Kışın kendi içinde bir kasveti, soğuğu, karamsarlığı ve karanlığı var gibi. Baharsa kupkuru dallardan yeniden yeşeren umudu temsil ediyor. O yüzden bahar sadece bir mevsim deyip geçtiğimiz bir ay değil, adeta yeniden başlama çağrısı.

Cansız topraktaki bin bir çeşit canlıyı gördükçe her şeyin nasıl da yeniden canlandığına şahit oluyoruz. Bitkiler, böcekler, hayvanlar; bir anda her şey yeniden ortaya çıkıyor. Bu görmesini bilen, tefekkür eden bir göz için sadece dünya sahnesi değil; ilahi bir mesajı veren haberci gibidir. Bize fısıldar: Ölüm bir son değil!

Düzendeki Sanatı Fark Edebiliyor muyuz?

Her sene binlerce çiçek açıyor hem de hiç şaşmadan, tam zamanında. Rengi başka bir tohumla karışmadan, aynı biçimde, aynı tonda. Üstelik o binlerce tohum aynı toprağın altındayken aynı yağmur damlalarını içine çekerken, aynı güneşin ısısıyla ısınırken… Bütün bu aynılık içinde netice bizi şaşırtır. Çünkü hepsi birbirinden farklıdır. Hepsi birbirinden benzersiz şekilde var edilmiştir. Laleler, sümbüller, papatyalar, yaseminler, sakuralar… Hepsinin kokusu, dokusu bambaşkadır. İşte bu tesadüf olamayacak kadar mükemmel, kusursuz bir düzenin neticesindedir.

Hiçbir ses bir diğerini bastırmaz. Kumrular başka konuşur, ateş böcekleri başka bir şey fısıldar. Hiçbir renk birbirine karışmadığı gibi birbirini kapatmaz da. Hepsi ama hepsi kendi yaratılışındaki güzelliği sergiler. Hepsi kendi görevinin peşinde ilerler.

·         Kelebekler o çiçekten bu çiçeğe konar.

·         Arılar bal toplar.

·         Karıncalar yuvalarına kırıntı taşır.

·         Çiçekler suyla buluşup renk renk açar.

Herkes kendi vazifesini, sessizce yapar. Bu uyum da bize bu kâinattaki düzenin bir hikmetle ve iradeyle olduğunu gösterir. Düzenin ardındaki yaratıcıyı işaret eder. Bahar sadece kâinatın uyanışı değildir; kalplerimizin, ruhumuzun, zihnimizin ve gözlerimizin de uyanışıdır. Hakikate açılan perdeyi aralatan tefekkürün hatırlanışıdır.

Bahar Yeniden Başlamak İçin Fırsat

Bahar bizim için tefekkürle bambaşka bir anlam kazanıyor. İçimize döndürüyor bizi. Hayatı sorgulatıyor. Anlam arayışımız, hayatı sorgulamamız değişiyor. Çünkü bir ağacın yeşermesi ardında pek çok fiili barındırıyor. Onu yapanı, nasıl yaptığını ve bu yaratılış mucizesinin her an devam ettiğini gösteriyor. Bütün bunlar bize de aynalık yapıyor. Bizim içimizdeki umutları da yeşertiyor.

Geçmişte ne yaşarsak yaşayalım; her şeyin değişebileceğini gösteriyor bahar. “Yeniden başla” umudu veriyor. Bahar neşesiyle bizi de sarıyor. O yüzden mevsim değişimi sadece tabiatı etkilemiyor, bizi de ruhumuzu da dönüştürüyor.

·         Yeni bir alışkanlık edinmek için güç

·         Bir hayali gerçekleştirmek için enerji

·         Eski bir hatayı telafi etmek için bir adım

Bahardaki değişim rüzgarı bizdeki motivasyonu ve enerjiyi de etkiler. Toprağın canlanması gibi ruhumuz da canlanır. Yeni kararlar almak ve uygulamak için bulunmaz bir fırsattır. Bahar gelişiyle bu dünya için de bir umuttur. Baharın yeniden dirilişi işaret eden çağrısı, bize ilham verir. Hayallerimizin yeniden filizlenmesi için umudun yeniden doğuşudur.

Kâinattaki Denge Bize Sabrı Öğretir

Acele etmeden, vakti geldiğinde, zamanında olan her şey bize dengeyi gösterir. Bu denge ile aslında sabrı da öğrenmiş oluruz. Gözümüzü ekranlardan, apartman duvarlarından çevirdiğimizde dışarıda muazzam bir düzen olduğunu fark ederiz. Güneş vaktini şaşmadan günü başlatır. Ne bir çiçek erken açar ne de bir kuş erken göçer.

Kâinatta şaşmayan işleyiş, düzen acele ettirilmez. Zamanını bekler. Hız ve haz çağının modern insanları olarak bizse bilgisayardaki bir dosya hızlı açılmadığında söylenmeye başlarız. Telefon ekranlarındaki akan görüntüyü hızla değiştirdiğimiz gibi her şeyin de o hızla gerçekleşmesini isteriz. Hızlı internet varken, anlık mesajlarla sorunlar çözülürken… Sabır veyahut beklemek artık meziyet değil, neredeyse eziyet olarak görülür. Farkında olmadan hızla tükettiğimiz her şey aslında bizi de tüketiyor.

Oysa kâinattaki ritim bizi rahatlatır. Bir ormana gittiğimizde gözümüzü kapatıp yaprakların hışırtısına, rüzgarın esintisine, kuşların cıvıltısına kapıldığımızda nasıl bir huzur hissederiz? Bütün bu ritim bizi içsel huzura sevk eder. Niye? Çünkü bize yavaşlığı, acele etmeden zamanında olmanın güzelliğini gösterir. Çünkü kainatı yaratan da bizi yaratan da aynı denge üzerinde var eder. O yüzden düzene ve dengeye ihtiyaç hissederiz. O yüzden kainata baktığımızda kendi dengemizi bulur, içsel huzuru yakalarız.

Bizim yaratılışımızda olduğu gibi, tabiatta da her şey yerli yerindedir. O yüzden bu denge bize sabrı gösterip sabrın ardındaki o huzuru öğretir.