Enflasyon düşüşü, teknik bir başarı göstergesi olsa da, özellikle sabit ve dar gelirli kesim için alım gücü hala kritik düzeyde sınırlı, hatta erimeye devam etmektedir. Bu köşe yazımızda, bu durumu merkezimize alarak, güncel ekonomik tablonun anatomisini, geleceğe dair ekonomik beklentileri ve alım gücünün neden hala baskı altında olduğunu derinlemesine bir şekilde inceliyoruz.
Enflasyon Düşüşünün Avantajları ve Tüketici Harcamalarına Yansıması
Enflasyonun dizginlenmeye başlaması, bir ekonomi için çok katmanlı faydalar sağlar. İlk olarak, finansal piyasalarda ve reel sektörde ekonomik beklentiler üzerindeki belirsizliği azalır. İş dünyası için fiyat istikrarı, daha sağlıklı yatırım kararları almayı mümkün kılar ve maliyet yönetimini kolaylaştırır. Yüksek enflasyonun neden olduğu “bugün al yarına pahalılaşabilir” psikolojisinin kırılması, kaynakların daha verimli kullanılmasına olanak tanır.
Enflasyondaki düşüşün hane halkına yansıması, çoğu zaman bir ayna etkisi yaratmaz; aksine, bir nevi “gecikmeli yansıma” şeklinde ortaya çıkar. Enflasyonun düşmesi, fiyatların genel düzeyinin artış hızının yavaşladığı anlamına gelir, fiyatların düştüğü anlamına gelmez. Yıllardır süregelen yüksek yaşam maliyeti birikimi ve geçmiş enflasyonun yarattığı yüksek baz etkisi, asgari ücretli ve emekli kesimin bütçesini halihazırda zorlamaktadır. Birikmiş fiyat artışlarının telafisi için uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Bu nedenle, tüketici harcamaları tarafında büyük bir coşku ve ani bir canlanma beklemek gerçekçi değildir. Hane halkları; zorunlu gıda, kira ve fatura ödemeleri dışındaki harcamaları (dayanıklı tüketim, lüks, eğlence) kısmaya devam etmekte, bu da iç talebin motor gücünün zayıf kalmasına neden olmaktadır.
Alım Gücü Kaybı ve Asgari Ücretin Erime Gerçeği
Ekonomik iyileşmenin en kırılgan karnı, sabit ve dar gelirli, özellikle de asgari ücret ile geçinen vatandaşlardır. Yapılan maaş artışı oranları, ne yazık ki geçmişteki yüksek enflasyonun tahribatını tam olarak telafi edememektedir. Resmi enflasyon rakamları, düşüş gösterse de, çarşı-pazardaki gıda ürünlerinde, barınmada (kira) ve eğitimde yaşanan fiili artışları (hissedilen enflasyon), açıklanan oranların çok üzerinde seyretmektedir.
Bu durum, hane halkının gelir ve gider dengesini korumasını imkânsız bir hale getirebilir. TÜİK verilerine göre düşüş trendi oluşsa bile, vatandaşlın mutfak bütçesi ve kira yükü aynı hızla hafiflemektedir. Örneğin, maaş artışı yüzde 50 iken gıda enflasyonunun yüzde 70 olması, asgari ücretlinin sofrasındaki gıda miktarını azaltmak zorunda kalması demektir. Sonuç olarak, asgari ücretlinin reel alım gücü, enflasyonun tepe noktalarından düşmeye başlamasına rağmen, henüz toparlanma emaresi gösterememiştir. Gelirin tamamına yakını zorunlu harcamalara ayıran bu kesim için, enflasyonun yüksek seviyelerde sabitlenmesi veya yavaş düşmesi, borçluluğun artması ve yaşam standartlarının gerilemesi anlamına gelmektedir. Bu döngü, ekonomik istikrarın sürdürülebilirliği açısından büyük bir sosyal risk taşımaktadır.
2026 Asgari Ücret Tahminleri: Finans Kuruluşunun Öngörüsü ve Tahminler
Geleceğe yönelik ekonomik beklentilerin odak noktası, şüphesiz ki 2026 asgari ücret zammı olacaktır. Uluslararası saygın kuruluşların analizleri, bu beklentilere yön vermektedir. Bu bağlamda, Morgan Stanley’in öngörüsü dikkat çekiyor, bankanın tahmini 2026 yılında asgari ücret artışının yüzde 20-25 oranında gerçekleşeceği yönündedir. Bu oranlara göre olası net asgari ücret rakamları ve brüt karşılıkları şu şekildedir:
· Asgari ücret artışı yüzde 20 olursa; asgari ücret brüt 31.207 lira, net 26.526 lira olacaktır.
· Asgari ücret artışı yüzde 25 olursa; asgari ücret brüt 32.507 lira, net 27.631 lira olacaktır.
Bu tahminler, bir yandan ücret artışının devam edeceğini gösterirken, diğer yandan enflasyon düşmeye devam eder mi sorusunun cevabına göre yetersiz kalma potansiyeli taşır. Eğer enflasyon Morgan Stanley’in tahmini artış oranının üzerinde seyrederse, bu maaş artışı yine bir erime anlamına gelecektir. Öte yandan, enflasyon hedeflenen seviyelere düşse bile, 2024 ve 2025 yılında yaşanan alım gücü kayıplarını telafi etmek için bu oranlar, asgari ücretlinin refahını artırmakta yetersiz kalabilir. Yapılan artışlar, yeni bir refah düzeyi yaratmaktan ziyade, geçmişteki kayıpların gölgesini silme çabası olarak değerlendirilebilir.
Enflasyon Düşüşünün Sürdürülebilirliği ve Tüketici Güvenindeki Kritik Eşik
Enflasyonla mücadelede kazanılan ivmenin devam etmesi, sadece para politikasının sıklığını sürdürmesine değil, aynı zamandaki kamu maliyesindeki disipline ve yapısal reformlara da bağlıdır. Enflasyon düşüşünün faydalarının kalıcı olması için beklentileri yönetmek ve enflasyonla mücadele konusunda sıfır tolerans göstermek hayati önem taşır.
Tüketici harcamalarındaki gönüllü kısıtlamanın sona ermesi için, vatandaşın sadece rakamlara değil, geleceğe olan güvenine ihtiyacı vardır. Tüketici güven endeksinin kalıcı olarak yükselmesi, halkın fiyat istikrarının sürdürüleceğine ikna olmasıyla mümkündür. İnsanlar, maaşlarının bir sonraki ay enflasyona yenilmeyeceği inancını hissettiklerinde, harcama kararlarını daha rahat alacaklardır. Aksi takdirde, tasarruf etme gücü olmayan dar gelirli kesim, hayatta kalma endişesiyle zorunlu harcamalar dışında elini cebine atmaktan çekinecek ve bu durum, ekonomik aktivitenin istenen hızda toparlanmasını engelleyecektir. Bu kırılma noktası, enflasyonla mücadelenin psikolojik ve sosyolojik boyutunu ortaya koymaktadır.
Asgari Ücretlilere Öneriler
Sınırlı alım gücü ile mücadele eden asgari ücretlilere öneriler, bu zorlu ekonomik koşullarda kişisel direnç geliştirmeyi amaçlar. Gelir ve gider dengesini korumanın yolu, her kuruşu hesaplamaktan geçer:
· Temel ihtiyaç sepetini optimize edin: Kira ve gıda gibi büyük kalemlerde pazarlık gücü kullanmak, maliyeti düşük tutmanın en önemli yollarından biridir.
· Kişisel finansal okuryazarlık: Faiz getiren mevduat ve düşük riskli yatırım araçlarını öğrenmek, küçük de olsa birikimi değerlendirme fırsatı yaratır.
· Enerji verimliliği: Faturaları düşürmek için evde enerji verimliliğini artırıcı basit önlemler almaktır.
Ancak, bu kişisel çabaların ötesinde, kalıcı çözüm sosyal adaletle sağlanmalıdır. Sadece enflasyon düşüşüne odaklanmak yerine, alım gücünü reel olarak artıran, asgari ücreti “ortanca ücret” olmaktan çıkarıp, gerçek anlamda bir “minimum geçim ücreti” haline getiren yapısal düzenlemeler şarttır. Aksi takdirde, ekonomi istatistikleri düzelebilirken, vatandaşlar zorla geçinmeye devam edecektir. Gerçek ekonomik istikrar, vatandaşın alım gücündeki iyileşmeyle mümkün olacaktır. Dar gelirli vatandaşlar, alım gücü artarsa ekonomik düzelmeden tam anlamıyla söz edebiliriz. Enflasyonun düşme eğilimi devam eder ve vatandaş alım gücü artarsa, ekonomik iyileşme mümkün olacaktır.