Dakikalar adeta koşarcasına geçiyor. Peki, biz neden bu kadar hız hissediyoruz? Oysa işimizi kolaylaştıran pek çok teknolojik alet bize eşlik ediyor. Buna rağmen neden hâlâ bu kadar yoğunuz? Neden hâlâ zaman yetmiyor gibi? Zaman algımız neden değişti? Modern yaşamda neden hep bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz? Bu yazıda zamanın hızına kapılmadan yaşamanın yolları var mı, birlikte keşfetmeye çalışacağız.
Zaman Gerçekten Hızlı mı Geçiyor? Zaman Algımız Neden Değişti?
Hepimiz zamanın göreli bir kavram olduğunu biliyoruz. Ama yapılan araştırmalar ve deneyimler gösteriyor ki beynimiz yaş aldıkça zamanı daha farklı algılamaya başlıyor. Duke Üniversitesi’nin yaptığı bir çalışmada diyor ki yaş ilerledikçe görsel bilgiyi işleme hızımız yavaşlıyor. Yani bunun anlamı, zamanı daha hızlı akıyormuş gibi hissediyoruz.
Çocukken beynimiz görüntüleri çok hızlı işliyor ama yaş ilerledikçe yeni görüntülerin işleme hızı yavaşlıyor. Bu da bize geçirdiğimiz o birkaç saatin hızlıca akıp geçtiğini hissettiriyor. Elbette ki bunun diğer bir sebebi de hayatlarımızı meşgul edecek ve zamanı aceleye getirecek çok fazla sorumluluk ve kaygı ile dolu olmamız.
Zihnimiz o kadar doluyor ki yaşadığımız anın farkına bile varamadan kendimizi bir sonraki anda ne yapacağımızı planlarken buluyoruz. Sabahın ilk saatlerinde daha, ayaküstü kahvaltı yaparken bile yapacaklarımızı düşünüyoruz. Evde olanlar için de durum farksız. Çocukların okul saati, geleceklerinde ne yiyecekleri, çamaşırlar, bulaşıklar derken zihnimiz sürekli bir sonraki adımda yaşıyor. Çocukluğunuzu hatırlayın! Ya da çocuklarınıza bir de bu gözle bakın.
Çocukken sadece anın içinde oluruz. Başka hiçbir şeye odaklanmadan… Salıncakta sallanıyorsak o salıncağın bir yukarı bir aşağı hareketi bizi zaten meşgul eder. O anlar da öyle uzun uzun geçer. Şimdi yetişkinliğe dönüp baktığımızda ise her şey bir görevler listesinden ibaret.
Yaptığımız sorumluluklar bizim için otomatikleşmiş görevler. O yüzden de beynimiz bu rutin yaptığımız işleri önemsiz gibi algılıyor, detaylı olarak kayda geçmiyor. Günün sonunda da ağzımızdan şu sözler dökülüyor: “Bugün ne kadar çabuk geçti!” Bu da bize modern yaşamın stresi altında zamanın nasıl hızla aktığını gösteriyor.
Bir Yerlere Yetişiyoruz Ama Nereye?
Çocukların yetişmesi gereken okul, bizim yetişmemiz gereken bir toplantı varken, bitmeyen ev işleri peşimizdeyken her günümüz birbirini kovalar hale geliyor. Sürekli yapılanlar ve yapılacaklar listesine tikler atarak zamanı harcıyoruz. Sanki bir yarışın ortasındaymış gibi koşa koşa geçiyoruz. Bu koşturmanın ardında düşünebiliyor muyuz?
· Acaba biz niye yaşıyoruz?
· Bu dünyaya gönderilme amacımız ne?
· Gerçekten yaşadığımızı hissedebiliyor muyuz?
· Yapılacaklar arasında tükenip gidiyor muyuz?
Günün sonunda başımızı yastığa koyduğunuzda “Ben bugün ne yaptım?” sorusunun cevabını bile aramaya dermanımız kalmıyor. Geriye sadece yorgunluk kalıyor. Gerçekten yaşam bu mu?
Ruhumuzu gün içinde neyle besliyoruz? Bu sorunun cevabını kendi içimizde vermek, bulmak bir arayışı gerektiriyor. Bu ancak iç yolculukla bulunabilir. Geçici bir dünyada hayatın anlamı ne olmalı diye düşünmeyen yoktur. Bu sesi sustursak bile zaman zaman tekrar karşımıza çıkar. Çünkü geçici bir dünyada, hayatın anlamını sorgulamadan yaşamak mümkün değildir.
İnsan bu dünyaya aslında kariyer yapmaya değil, iyilikte yarışmaya gönderildi. Paylaşmak, merhamet etmek… Hırsların ve hızın arasında unuttuğumuz bu değerler, aslında bizim yaşam amacımıza giden yolun taşlarıdır.
“İnsan ben neden buradayım?” sorusunun cevabını bulmadan yaşıyorsa kendini oradan oraya kaybolurken buluyor. Ruhu hep eksik kalıyor. Bu sorunun cevabı ne kariyer planında ne de yaptığımız iş listesinde var. İnsan bu dünyaya geçici hevesler için değil; anlamlı bir hayat sürmek için yaratılmıştır. Bu farkındalıkla insan ancak kendini tanıyabilir ve kendini bulabilir.
Modern Hayatta Sürekli Koşturma Hali
Bugün pek çoğumuz pek çok imkana sahibiz; ama bu imkanlar arasında birbirimizi duyamıyoruz. Bir dostla çay içmek bile randevulaşmayı ve bir sonraki durağın planını gerektiriyor. İsteklerimiz hızın peşinde ilerleyip duruyor.
· Kaçımız sadece yemek yerken yemek yiyoruz?
· Hangimiz telefonu elimizden bırakıp etrafımızı seyrederek yürüyoruz?
· Komşumuzun gözünün içine bakarak gerçekten nasılsın diye soruyoruz?
İnsan yaradılış gereği, hissetmeye, fark edilmeye ve fark etmeye ihtiyaç duyar. İşte bunun için bilinçli bir tercihle yavaş yaşam felsefesi benimsemek hayatımızda pek çok şeyi değiştirebilir. Ancak bu tembellik anlamına gelmez.
· Daha az eşya, daha az iş
· Daha çok sosyal çevre yerine daha anlamlı bağlar
· Daha az içerik, daha fazla iç huzur
Dijital Dünyanın Hayatımıza Etkisi
Derin yaşamamıza engel olan unsurlardan biri de dijital bağımlılık. Zaten sosyal medyada her şey çok hızlı akıyor. Tıklıyoruz, geçiyoruz. Beğeniyoruz ve diğer görüntü önümüze gelene kadar öncekinde ne geçtiğini bile hatırlayamıyoruz. Bu hızı algılamaya çalışan beynimiz bir süre sonra her şeyi flu görmeye başlıyor.
Dıştaki gürültüyü ne kadar azaltırsak iç sesimizi o kadar duyabiliriz. Zihnimiz sürekli başka seslerin etkisi altında kalıyor. Özellikle sosyal medya etkileri zihinsel yorgunluğa ve odaklanma sorunlarına yol açabiliyor. Bir akımdan diğerine savrulurken sürükleniyoruz ve işin kötüsü neye sürüklendiğimizi de bilmiyoruz. Çünkü durup düşünecek vakti zaten bulamıyoruz.
Durup düşünebilmek için en önemli adım: Telefondan uzak kalmak. Günde bir saat bile olsa telefonsuz kalmak hem kalbe hem de zihne iyi geliyor. Ruhsal dengeyi yeniden kurmamıza yardımcı oluyor. NPR tarafından yapılan bir araştırmada dört haftalık dijital detoks uygulayan kişilerin daha iyi ruh haline sahip olduğunu gösteriyor. Bu kişilerin önemli ölçüde iyileştiği gözlenmiş. Bu konuda yapılan pek çok araştırma da oldukça etkileyici sonuçlar ortaya koyuyor:
· Uyku kalitesi artıyor.
· Zihinsel yorgunluk azalıyor.
· Stres seviyesi düşüyor.
· Odaklanma süresi uzuyor.
· Farkındalık yükseliyor.
· Gerçek dünyayla kurulan iletişim daha anlamlı geliyor.
Günde sadece bir saat ekran kullanımını sınırlandırmak bile kalbinizi ve zihninizi yeniden başlatır. Ne dersiniz?
Anda Kal, Gerçekten Yaşa!
Yavaşlarsak veya sosyal medyadan uzak kalırsak geri kalacakmışız gibi hissediyoruz. Aslında zaman yönetimi dakikaları kontrol etmez. Hayatınızı daha kaliteli yaşamanıza yardımcı olur.
Geçmişe takılıp gelecek için endişelenerek şimdi var olmanın tadını bulamıyoruz. Şimdi, bu anda neler oluyor? Gökyüzüne bir bakın! Bahar kapımızı çoktan çalmış. Gökyüzü daha mavi, ağaçlar yemyeşil, kuşlar cıvıl cıvıl…
Ne içimizdeki ne de dışımızdaki güzellikleri bu koşturmaca içinde fark edebiliyoruz. Anda kalmak yaşam kalitenizi artırır. Aynı zamanda yaşam amacınıza uygun hareket etmenize de destek olur. Bunun için kâinatın ritmini fark ederek başlamaya ne dersiniz?