Zamanı Durduran Adam: Ara Güler Kimdir?

Türkiye’nin kültür ve sanat tarihinde öyle isimler vardır ki yalnızca yaptıkları işlerle değil o işe kattıkları ruhla da hafızalara kazınırlar. Fotoğraf denince akla gelen ilk isimlerden birisi olan Ara Güler bu ruhu hem İstanbul sokaklarına hem de insanın iç dünyasına işlemiştir.

Ara Güler’in objektifi sıradan görünen her şeyde bile bir hikaye, bir anlam ve bir nefes olduğunu hatırlatmıştır. Güler yaptığı işin gerçekliğe tanık etmek olduğuna inanırdı. Onun objektifinden çıkan her kare sadece bir fotoğraf değildir aynı zamanda İstanbul’un, Türkiye’nin ve bazen de dünyanın bir anlık ruh halini ölümsüzleştiren bir belgedir. Bu yüzden Ara Güler üzerine bir şeyler yazmak bir fotoğrafçıyı anlamaktan çok daha fazlasıdır. O’nu yazmak bir hafızanın, bir kültürün ve bir çağın izini sürmektir.

İstanbul’un Gözü Olan Adam

Ara Güler denince aklımıza ilk olarak İstanbul gelir. İstanbul fotoğrafçısı olarak bilinen Ara Güler o şehri sadece fotoğraflamadı; şehrin duygusunu, insanını, kokusunu, karmaşasını, yoksulluğunu, güzelliğini ve hüzünlü yanını fotoğraflara dönüştürdü. Şehrin ruhunu yakalayan nadir gözlerdendir o. Güler’in objektifinde İstanbul kartpostallık bir güzellikten çok yaşayan ve değişen bir organizma haline gelir. Kimi zaman bir balıkçının yorgun bakışlarında kimi zaman Galata Köprüsü’nden geçen insanların telaşlarında ve kimi zamansa dar sokaklarda yankılanan kahkahalarda karşımıza çıkar. Güler’in ustalığı da tam burada belirir: İstanbul’u tüm kusuruyla sevmesi ve onu olduğu gibi göstermesi.

Usta fotoğrafçının karelerinde İstanbul nostaljiye yaslanan bir romantizmden ziyade gerçeğin ruhuyla var olur. Sisli sabahlardaki kayıklar, yorgun işçiler, yıkılmak üzere olan evler… Hepsi İstanbul’un hikâyesinin gerçek parçalarıdır. Güler o parçaları kaybolmadan önce yakalamayı başarmıştır.

Şu an İstanbul’u anlamak için hala Ara Güler’in fotoğraflarına bakıyoruz. Onun kareleri şehrin değişiminden geriye kalan en sahici anlatılar arasındadır. Güler bu şehri sadece fotoğraflamadı onu aynı zamanda bir hafızaya dönüştürdü. Bu hafıza hem geçmişi hem de şehrin ruhunu hatırlamak isteyen herkes için eşsiz bir miras olarak yaşamaya devam eder. İstanbul’un geçmişine doğru bir hayal kurmak istediğimizde hafızalarımızda beliren çoğu görüntülerin aslı Ara Güler’in karelerinden oluşur. Bu durum bile onun sadece bir fotoğrafçı değil adeta bir bellek mimari olduğunu gösterir.

Kendini Foto Muhabiri Olarak Görmesi

Ara Güler fotoğrafçılık felsefesini insan üzerine kurmuştur. O her zaman insanın varlığına büyük önem göstermiştir. Fotoğraflarında insanın tarihini ve duygularını ön plana çıkarmıştır. Ona göre fotoğraf estetik bir oyun alanından çok gerçeğin tanıklığı olmalıydı. Bu nedenle sanatçı kimliğini geri plana itiyor ve hayatı olduğu gibi yakalamaya çalışıyordu.

Foto muhabirliğini benimsemesi fotoğraflarındaki samimiyetin de temel nedenidir. Güler ne bir sahne kurdu ne de gerçekliği değiştirecek müdahalelerde bulundu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte sokaklara çıkarak İstanbul’un gündelik hayatını hiç kimse fark etmeden kaydederdi. Bu yaklaşım İstanbul’u romantize etmek yerine daha doğal haliyle aktarmasını sağladı. Balıkçıların yorgun yüzlerindeki çizgiler, ağır adımlarla köprüde yürüyenler veya eski binalar… Hepsi hayatın ta kendisiydi.

Ara Güler’e göre fotoğraflarda insanların acılarının olması sayesinde insanlar hayatlarını anımsarlar. Fotoğraf var olanı göstererek doğruyu söylemelidir. İşte bu sebepler sayesinde Ara Güler kendini sanatçı olarak görmek yerine foto muhabiri olarak görmeyi tercih etmiştir.

Ara Güler’in Hikayesi

Türkiye’de yaratıcı fotoğrafçılığın dünyaca tanınan en önemli isimlerinden olan Ara Güler’in hikayesi 1928 yılında İstanbul’da başladı. Çocukluk yıllarında sinemanın büyüsüne kapılan Güler lise dönemlerinde film stüdyolarında çalışarak görsel anlatıya olan ilgisini pekiştirdi. Getronagan Lisesi’nden 1951 yılında mezun olan Güler daha sonra Muhsin Ertuğrul’un yanında tiyatro ve oyunculuk eğitimi almaya başladı. Güler hatta rejisör ya da oyun yazarı olmayı düşünüyordu. Aynı dönemlerde edebiyatla ilgilenen Güler çeşitli dergi ve gazetelerde öyküler ve röportajlar yayımladı. Güler İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne başlamış olsa da foto muhabiri olmak isteyince eğitimini yarıda bıraktı.

Ara Güler’in gazetecilik kariyeri 1950 yılında Yeni İstanbul gazetesinde başladı. Kısa sürede uluslararası basının dikkatini de çekti. Güler Time Life, Paris Match ve Stern gibi önemli yayınların Yakındoğu foto muhabirliğini üstlendi. Ardından da Magnum Photos’a katılarak Nuh’un Gemisi röportajını yaptı. Tüm dünya Nemrut Dağı’nı onun fotoğrafları sayesinde tanıdı. Güler’in bir diğer önemli röportajı ise Afrodisyas ile de unutulmuş bir kentin yeniden keşfedilmesini sağladı.

1961’e kadar Hayat dergisinde fotoğraf bölüm şefi olarak çalışan Güler aynı yıl British Journal of Photography Year Book tarafından dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri seçildi. 1962 yılında ise Almanya’da “Master of Leica” unvanını aldı ve Camera dergisi ona özel bir sayı ayırdı. 1971’de Lord Kinross’un Hagia Sophia kitabının fotoğraflarını çekti. 1974’te ABD’ye davet edilerek ünlü Amerikalıları fotoğrafladı ve “Yaratıcı Amerikalılar” sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi. Aynı yıl “Kahramanın Sonu” adlı belgeselini çekti.

Uzun yıllar üzerinde çalıştığı Mimar Sinan eserlerini 1992 yılında yayımladı. Yaşamı boyunca yüzlerce sergi açtı ve pek çok kitap çıkardı. Bertrand Russell’dan Picasso’ya, Salvador Dali’den Churchill’e kadar birçok önemli ismin fotoğraflarını çekti ve onlarla röportajlar yaptı. Ara Güler ardında dev bir arşiv bırakarak 2018 yılında 90 yaşında İstanbul’da hayatını kaybetti.

Bir Fotoğrafçıdan Daha Fazlası

Ara Güler bir fotoğrafçının ötesinde kültürel bir hafıza ustası, bir çağın tanığı, bir şehrin sesi ve Türkiye’nin dünyaya açılan bir gözüdür. Güler’in fotoğrafları sadece bir dönemi belgelemekle kalmadı aynı zamanda o dönemi geleceğe de aktardı. Bugün hala fotoğrafları ve sergileri ilgi görüyorsa hala insanlar onun karelerine bakınca duygulanıyorsa bu onun yakaladığı gerçeğin hala konuşuluyor olmasındandır. Bugün Ara Güler’in fotoğrafları hem yurt içi hem de yurt dışında birçok koleksiyon ve müzede sergilenmektedir.

Ara Güler’in ışığının sönmediğini görmek için tek yapmanız gereken şey herhangi bir fotoğrafına biraz uzun uzun bakmaktır. O karelerde İstanbul var, insan var, zaman ve gerçeklik var… Tabi ki en çokta Ara Güler var.