Döviz yükseldiğinde gerçekten sadece ithalat mı etkileniyor, yoksa günlük yaşamımızın her alanında bu artış hissediliyor mu? Belki de çoğumuz döviz kurlarındaki hareketliliği yalnızca haber bültenlerindeki karmaşık grafiklerden ibaret sansak da döviz artışı, cüzdanımızdaki paradan soframızdaki yemeğe kadar hayatımızın dokusunu sessizce yeniden şekillendiriyor.

Bu etki, bir damla suyun yayılarak tüm yüzeyi ıslatması gibi ekonominin her köşesine nüfuz eder. Döviz kuru etkisi sadece makroekonomik bir problem değil, aynı zamanda bireysel geçim mücadelesidir.

Temel Gıda ve Akaryakıt

Dolar artışının ilk ve en çok hissettiğimiz yansıması, temel ihtiyaçlar ve enerji maliyetleri üzerindedir. Türkiye, dışarıdan ithal edilen hammadde ve girdilere olan bağımlılığı nedeniyle, tarım sektöründe dahi kur şoklarına karşı savunmasız kalabiliyor. Tohum, gübre, zirai ilaç ve hayvan yemleri gibi kritik tarımsal girdilerin birçoğu, doğrudan veya dolaylı olarak döviz bazlı maliyet içeriyor. Kur yükseldikçe, bu girdilerin maliyeti hızla artar ve bu artış, daha tarladan market rafına ulaşmadan ürünlerin toptan fiyatlarına eklenir.

Örneğin, yurt dışından ithal edilen bir ton gübrenin maliyeti, kurdaki %5’lik bir artışla, anında %5 yükselir. Bu çiftçinin üretim maliyetini artırır ve nihayetinde tüketicinin ödediği sebze, meyve, et ve süt ürünlerinin fiyat etiketine yansır. Bu kaçınılmaz bir süreçtir ve kur artışında gıda fiyatlarının yükselmesini tetikler. Bir süre sonra market raflarındaki her bir ürün, yükselen dövizin izini taşır hale gelir.

Bu durumun en belirgin ve en hızlı yansıması ise enerji sektöründedir. Petrol ve doğal gaz, büyük ölçüde ithal edildiği için döviz ve akaryakıt ilişkisi doğrudan ve kesindir. Akaryakıt pompa fiyatları, uluslararası petrol fiyatları ve döviz kuru üzerinden anında belirlenir. Akaryakıttaki her yükseliş, sadece özel araç sahiplerini değil, tüm lojistik sektörünü etkiler. Taşımacılık ve nakliye maliyetlerindeki artış, sanayiden perakendeye kadar her sektöre yayılarak, üretilen her malın nihai fiyatına ek bir yük getirir. Bu durum, genel enflasyon ve döviz sarmalını derinleştirir; bir yandan döviz yükseldikçe maliyetler artar, diğer yandan artan enflasyon beklentileri dövize olan talebi yükseltir.

Kira, Konut ve Teknolojideki Kur Etkisi

Günümüzde sadece geçinmek değil, başımızı sokacak bir ev bulmak ya da makul bir kirada oturmak bile döviz yükselişinin gölgesi altındadır demek mümkündür. İnşaat sektörü; demirden bakıra, izolasyon malzemelerinden modern tesisat sistemlerine kadar birçok kalemde ithal girdilere bağımlıdır. Çimento üretimi bile enerji maliyetleri nedeniyle dolaylı olarak dövize endekslidir. Bu da kira ve konut fiyatlarında dövizin rolünü birinci dereceden etkiler.

Müteahhitler, artan inşaat maliyetlerini, bitmiş konut fiyatlarına yansıtırken, ev sahipleri de yatırım maliyetlerini koruma refleksiyle kiraları döviz kuruna paralel artırır. Bu durum, fiyatların resmi olmayan bir şekilde endekslenmesi anlamına gelen dolarizasyon kelimesinin pratik tanımıdır. Özellikle büyük şehirlerde, gayri resmi olarak dövizle veya dövizin TL karşılığı üzerinden belirlenen kiralar, dar ve sabit gelirlilerin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür.

Aynı kur uçuşu, çağımızın vazgeçilmezi olan teknoloji ve elektronikte daha da keskin hissedilir. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar, beyaz eşyalar ve profesyonel ekipmanlar gibi ithal ürünlerin fiyatları, döviz kurunun her hareketinde tepki verir. Bu ürünler yurt dışından geldiği ve distribütörler maliyetlerini dövizle ödediği için fiyat etiketleri bir günde bile değişebilir. Bu durum, özellikle gençlerin eğitim, iş ve sosyal hayatı için gerekli olan teknolojik araçlara erişimi zorlaştırabilir. Tüketiciler için teknoloji, bir ihtiyaç olmaktan çıkıp, yüksek kur riskini üzerinde taşıyan, sürekli ertelenen bir lüks haline gelir. Bu sebeple, teknoloji mağazasına girdiğimizde gördüğümüz elektronik fiyatları, ülkenin döviz riskini yansıtan birer barometre gibidir.

İşletme ve Bireysel Alışkanlıkların Dönüşümü

Döviz artışının en sinsi etkilerinden biri, ekonominin mikro düzeyde, yani bireysel alışkanlıklarda ve işletme stratejilerinde yaşattığı dönüşümdür. Artan maliyetler ve azalan alım gücü karşısında, vatandaşlar tasarruflarını koruma refleksiyle hareket eder. Bu refleks, TL’deki değer kaybından korunma güdüsüyle tasarrufların dövizde tutulması eğilimini güçlendirir. Bu döviz biriktirme alışkanlıkları, tasarrufların büyük bir kısmının “yastık altına” veya bankadaki döviz hesaplarına kaymasına neden olur. Bu durum, ekonomik sisteme olan güvenin azalmasının bir göstergesi olup döviz talebini artırarak kurun daha da yükselmesine zemin hazırlayan bir kısır döngü yaratır.

İşletmeler cephesinde ise döviz ve işletme maliyetleri karlılığı tehdit eder boyuta ulaşabilir. İthal hammadde kullanan veya enerji girdisi yüksek olan KOBİ’ler, artan kur yükselişinin etkileriyle başa çıkmakta zorlanır. Bu baskı altında, işletmeler ya ürün/hizmet fiyatlarını sürekli artırmak zorunda kalır ya da üretimi ve istihdamı daraltmak zorunda kalır. Uzun vadeli projeksiyon yapamayan, kur riskini yönetemeyen işletmeler, hayatta kalabilmek için mecburen maliyetlerini dövize endekslemeye başlar. Tedarikçiler de maliyetlerini güvence altına almak için TL yerine dövizle ödeme talep eder hale gelir. Bu durum, iç piyasada döviz bazlı maliyet hesaplamalarını yaygınlaştırarak, fiyat istikrarını bozar ve dövizin günlük hayata etkisini sürekli hale getirir.

Hayallerin Maliyeti: Seyahat ve Eğitim

Döviz kurlarındaki yükseliş, hayatımızda lüks sayılabilecek ancak vizyon olarak önemli olan kalemleri de derinden etkiliyor. Yurt dışı seyahati, birçok vatandaş için artık sadece bir tatil değil, yüksek kurlarla ödenmesi gereken bir maliyet bariyeri haline gelir. Uçak bileti, konaklama, yurt dışındaki harcamaların tamamı döviz cinsinden olduğu için seyahat ve yurt dışı maliyetleri hızla yükselir. Kur farkı, yurt dışındaki en mütevazi harcamaları bile yüksek seviyelere taşıyabilir.

Farklı bir sorun ise eğitimdir. Yurt dışında eğitim almak ya da uluslararası bir kariyer hedeflemek isteyen gençlerin karşılaştığı en büyük engellerden biri kur olabiliyor. Okul harçları, yurt ve yaşam giderleri döviz cinsinden ödendiği için döviz artışı ile birlikte eğitim hayalleri giderek ulaşılmaz bir hale gelebilir. Aileler, çocuklarının yurt dışı eğitim masraflarını karşılayabilmek için ciddi finansal zorluklarla karşı karşıya kalır.

Öte yandan, yurt içinde eğitimli ve nitelikli gençlerin, yurt dışındaki döviz bazlı yüksek ücretli işlere yönelmesi hızlanır. Bu durum, ülkenin en değerli sermayesi olan nitelikli iş gücünün yurt dışına kayması riskini, yani beyin göçü potansiyelini artırır. Kur, böylece sadece cüzdanımızı değil, ülkenin geleceğe dönük entelektüel ve ekonomik vizyonunu da etkileyen bir faktör haline gelir. Kur yükselişinin etkileri, toplumsal refah ve fırsat eşitliği açısından uzun vadeli sonuçlar doğurur.

Kurun Görünmez Ağları ve Çözüm Arayışları

Özetle döviz artışı, ekonomi kitaplarında kalan soyut bir kavram değil, tam tersine sabah tükettiğimiz ekmeğin fiyatından, çocuklarımızın eğitim masraflarına kadar yaşamın her alanını etkiler. Yükseliş sadece ithalatı etkilemez, enflasyonu de etkiler. Bu bir zincirleme reaksiyondur. Bu görünmez ağlardan kurtulmak için üretimde yerlileşmek, ihracatı artırmak, yapısal ve güven odaklı çözümler üretmek gerekiyor.