Müzeler artık farklı sanat eserlerini yakından görüp incelemek için mi yoksa ilgi çekici bir fotoğraf karesi yakalamak için mi ziyaret edilmeye başlandı?

Müzeler bir zamanlar sessizliğin, derin düşüncelerin ve bilgiye ulaşmanın mekanlarıydı. Ziyaretçiler sanat eserlerine, tarihi objelere, arkeolojik kalıntılara ve belgelere hayranlıkla bakarak geçmişle bağ kurarlardı. Bugün ise özellikle gençler arasında müzeler bu bahsettiklerimizin dışına çıkmaya başladı. Bir müzeyi gezdiğinizde etrafınıza dikkatlice bakın. Ziyaretçilerin büyük bir kısmı ellerinde telefon müzede bulunan eserlerin önüne poz veriyor. Belki bir antik heykelin belki de dünyaca ünlü tablonun… Eserlerin sanatsal veya tarihsel değeriyle ilgilenen kaç kişi var dersiniz?

Müzeler artık sosyal medyada paylaşılacak karelerin arka planı haline dönüştü diyebiliriz. Müzeye ziyaret kavramının değişmeye başlamasındaki en büyük etken sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıdır.

Müze Ziyaretçisinin Zamanla Dönüşümü

Müzeye çok değil sosyal medya hayatımıza girmeden önce bilgi edinmek veya sanatı anlamak için gidilirdi. Müzedeki farklı eserleri incelemek, çeşitli medeniyetleri tanımak veya dünyaca ünlü sanatçıların eserlerine yakından bakmak… Müzeye kültürel bir etkinlik olarak da gidiliyordu aslında. Müze ziyaretlerinde ciddi ve sessiz bir atmosfer hakimdi. Ziyaretçiler birbirini rahatsız etmeden kurallı bir şekilde hareket ederek ziyaretlerini tamamlardı. Fotoğraf çekmek yasaktı veya pek teşvikte edilmezdi. Peki, günümüzde müzeye hangi amaç için gidiliyor?

Şuan ise müzelere pek çok kişi görmek yerine görünmek için gidiyor. Müzeler özellikle yeni nesil arasında sadece estetik bir fon olarak görülüyor. Müzeler sanatın değil de bir fotoğraf karesinin merkezi haline gelmeye başladı diyebiliriz. Ziyaretçiler daha iyi nasıl kare yakalayabilirim, hangi bölümde daha güzel çıkabilirim düşüncesiyle müzenin duvarları arasında dolaşmaya başladı. Özellikle görsel olarak etkileyici müzeler daha çok ziyaretçi akınına uğruyor. Bu müzelerde uzun kuyruklar dahi oluşuyor. Müzelerdeki o sessiz ve ciddi havanın etkisini kameraların sesleri ve flaş patlamaları aldı. Müze zamanla ben buradayım demek isteyenlerin kişisel kimliklerinin bir parçası haline geldi. Bu duruma son zamanlarda daha çok şahit oluyoruz. Her bir sosyal medya platformunda özellikle popüler müzelerde paylaşın fotoğraf karelerine daha sık denk geliyoruz.

Bu Durumda Sosyal Medyanın Rolü Nedir?

Günümüz dijital dünyasında her anımızı belgelendiriyoruz. Tatildeyken, gezerken, çalışırken veya kitap okurken… Sosyal medya platformları genellikle estetik olanı ön plana çıkaran bir algoritma sistemiyle çalışıyor. Renkler, arka plan, manzara, ışık oyunları veya ilginç objeler hepsi birer beğeni potansiyeli taşıyor. Bazı kullanıcılarda hayatını sosyal medyanın akışına göre şekillendiriyor. Durum böyle olunca da müzelerde sosyal medyanın dostu haline geliyor.

Sosyal medya hem gezme hem de görme alışkanlıklarımızı baştan sona değiştirdi aslında. Müzeye gitme faaliyeti eserleri incelemek veya yeni bir kültürü tanımak için gerçekleştirilmiyor. Müzede çekilen fotoğraflarla beğeni almak veya müzelerde içerik üretmek için müzeler tercih ediliyor. Bu durum kişileri sosyal medya da öne çıkardığı kadar o müzeyi de viral yapıyor. Tabi ki bu durum ne kadar doğru, tartışılır.

Müzelerin Bu Duruma Yaklaşımı Nedir?

Peki, müzeler ziyaretçilerin fotoğraf odaklı yaklaşımına nasıl yanıt veriyor? Hem ülkemizde hem de dünyada binlerce önemli müzeler bulunuyor. Binlerce ziyaretçi akınına uğrayan bu müzelerden bazıları bu fotoğraf dönüşümüne direnirken bazıları da kısıtlı da olsa uyum sağlamaya çalışıyor. Bazı müzeler sadece eserleri koruyan ve sergileyen bir merkez olmanın ötesine geçerek görsel ve dijital dünyaya entegre olmaya çalışarak ziyaretçilerin memnuniyetini önemsiyor. Ziyaretçilerle ve sosyal medyayla bir etkileşim alanı içerisine giren bu müzeler fotoğraf çekimini teşvik ediyorlar. Örneğin Louvre Müzesi’nde bulunan Mona Lisa tablosu fotoğraf tutkunlarının en çok uğradıkları noktalardan birisidir. Bu müzede fotoğraf çekmek tamamen yasaktı. Fakat son zamanlarda bu yasak bazı kısıtlamalarla esnetilmiş oldu. Ziyaretçiler flash kullanmadan bu tablonun önünde fotoğraf çekebiliyorlar.

Yine dünyaca ünlü ressam Vincent Van Gogh'un eserlerinin sergilendiği Van Gogh Müzesi’nde de bazı kurallar çerçevesinde fotoğraflara izin veriliyor. Flash veya yapay ışık gibi kullanımı yasak olan müzede belirlenen özel alanlarda fotoğraf çekimine izin veriliyor. Ülkemizde de bu durum her müzeye göre değişiklik gösteriyor. Belirli müzeler veya sanat galerilerinde fotoğraf yasağı bulunmuyor. Hatta bazı müzeler çekilen fotoğraf karelerinin sosyal medyada paylaşılması için teşvik dahi ediyor.

Bazı müzelerde fotoğraf yasağını sürdürmeye devam ediyor. Özellikle klasik veya tarihi müzelerin bu konuda tavırları çok net. Bu durum ziyaretçiler tarafından eleştirilse de müzelerin bu konuda haklı sebepleri de var. Özellikle flash kullanımı sanat eserlerine zarar verebiliyor. Fotoğraf çekme yüzünden müzede ziyaret deneyimlerinin bozulması da bu yasağı destekler nitelikte oluyor. Çünkü müzedeki sanat eserlerinin önünde durmak yerine telefon ekranlarının önünde durmak müzenin ruhuna zarar verebileceği için müzelerde bu yasağı sürdürmeye devam ediyor. Ziyaretçilerin bir kısmı bu yasağa karşı gelse de bir kısmı da fotoğraf yasağını destekliyor.

Müzelerin Fotoğraf Durağı Haline Gelmesinin Artıları Var mıdır?

Müzeler elbette çağın gerisinde kalmamalıdır. Müzelerin ziyaretçilerin alışkanlıklarına göre evrilerek dijital dünyayla entegre olması gerekir. Fakat bu dönüşümü kabul etmek demek müzelerin temel işlevini yitirerek bir eğlence parkına dönüşmesi demek değildir. Müze yönetimleri ziyaretçileri tamamen kısıtlamadan sanat eserlerine de gereken saygıyı göstererek bir denge kurmalıdır. Fotoğraflar için ayrı alanlar oluşturmalıdır. Bu dönüşüme tamamen kötü olarak bakamayız. Bu sayede birçok kişi müzeye gitmiş oluyor aslında. Belki daha önce hiç bilmediği bir eseri de bu sayede de görmüş oluyor.

Dijital çağda büyüyen çocukları sanata çekmek için bazı dönüşümlere ayak uydurmak gerekir. Tabi ki bir fotoğraf karesi veya tıklanma sanatla kurulacak gerçek bir bağın yerini tutamaz. Fakat bu duruma aracılık edebilir. Müzede çekilmiş bir fotoğraf karesi sosyal medyada başka bir kullanıcın ilgisini çekebilir. Kişi arka plandaki eseri merak ederek müzeye gidebilir. Küçük gördüğümüz bir detay müzelere olan ilgiyi artırabilir. Müzelere düşen görev ise bu dönüşümü doğru stratejiler yöneterek sanatın yaygınlaşmasına destek olmaktır.