2025’e veda etmeye sayılı zamanlar kaldı. Yıl boyunca dikkatimi çeken hadise ve kelimelere göz atarken Cambridge Dictionary’nin 2025’in kelimesi olarak seçtiği parasocial, yeniden karşıma çıktı. Bugün biraz bu kelimeye ve özellikle gençler üzerindeki etkisine bakalım!

Parasosyal Ne Demek?

Parasosyal ilişki bir kişinin bir medya figürüyle; bir influencer, aktör, şarkıcı ya da herhangi bir ekran yüzüyle tek taraflı kurduğu duygusal bağ manasına geliyor. Aslında bu kavram yeni değil; ilk kez 1956’da televizyon ve radyonun yaygınlaşmasıyla ortaya çıkmıştı.

İzleyenler bir hayran kitlesi oluşturuyordu. İzlediği kişiyi anladığını, tanıdığını hatta yakın hissettiğini zannediyordu. Bazen de onunla konuştuğunu, etkileşim kurduğunu düşünüyordu. Ama gerçekte bir tanışıklığı yoktu. Yani ortada karşılıklı bir ilişki mevcut değildi. İşte sorun da tam olarak burada başlıyordu.

Bu yıl bu kelimenin yeniden gündeme gelmesinin sebebi de bu. Yani YouTube, Instagram ve TikTok gibi platformların bu ilişki türünü olağan hale getirmesi. İnsanlar izledikleri kişiyi adeta ailelerinden biri gibi görmeye başlıyor. Onun mutluluğuna seviniyor, üzüntüsüne üzülüyor, başarılarıyla gurur duyuyor. Yani ona karşı gerçek duygular besliyor. Derin bağ kuruyor. Karşı taraf sanki kendisini tanıyormuş gibi hissediyor.

Dijital Samimiyet Yanılsaması

Bu çağda dijital samimiyet duygusu çok daha güçlü bir yanılsamaya dönüşmüş durumda. Eskiden sevdiğimiz bir oyuncunun hayatını ancak çıkan bir röportajdan öğrenebilirdik. Şimdi ise bir fenomenin gün içinde ne yaptığı, ne yediği, hangi duygudan geçtiği dakikası dakikasına karşımıza düşüyor. Bu da bağı güçlendiriyor; yakınlık hissini derinleştiriyor.

Özellikle ergenlik döneminde gençler rol modele en çok ihtiyaç duydukları bu dönemde, fark etmeden davranışlarının yönlendirildiğini göremiyor.

Riskli davranışlar çoğu zaman şakayla, samimiyetle ve normalleştirilmiş bir şekilde sunuluyor. Yalnızlık hisseden yetişkinlerde de benzer bir yakınlık doğabiliyor. Dijitalde kurulan bu tek taraflı bağ, “Beni anlıyor” hissini tetikliyor. Çünkü o figür sürekli ekranda ve dahası, yakında.

Dijital Samimiyet Güven Veriyor

Bu yakınlık çoğu zaman tavsiyeleri de daha güvenilir kılıyor. Aslında bu oldukça doğal insani bir tepki. Zaten insan, gördüğünden ve izlediğinden öğrenen bir varlık… Eskiden geniş aileler, kuzenler, mahallenin büyükleri birer rol modeldi. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” atasözü veyahut “Üzüm üzüme baka baka kararır” deyimi tam bu durumu anlatmak için söylenmiş.

Bugün araştırmalar, sosyal medya fenomenlerinin samimi, akran gibi ya da abi-abla havasında bir iletişim kurmasının gençlerde güçlü bir yakınlık hissi oluşturduğunu gösteriyor. Bu samimiyet duygusu zamanla bir güvene dönüşebiliyor. Ancak bu güven gerçek sosyal bağların yerine geçmeye başlarsa işte orada tehlike oluşabilir demektir.

Çünkü dijital dünyada sunulan bazı içerikler; lüks tüketimin başarı göstergesi gibi pazarlanması, bazı davranışların özgürlük adı altında sunulması ya da çeşitli platformların aşırı cazip gösterilmesi gençlerde fark edilmeden bir dijital yönlendirme etkisi oluşturabiliyor.

Gençler beğenilmek ister.

Gençler ait olmak ister.

Gençler sevilmek ister.

Fenomenlerin dili de tam olarak bu ihtiyaçlara dokunur. “Güvenle alın.”, “Mutlaka deneyin.”, “Burayı çok sevdim, siz de gidin.” gibi ifadeler, karar vermeyi kolaylaştırdığı için etkisi de hızlı olur.

Peki, gençler neden bu tek taraflı ilişkilere gereğinden fazla zaman ayırıyor?

Çünkü dijital dünya risksiz bir alan gibi görünüyor. Orada reddedilme yok. Yargılanma yok. Çatışma yok… Kişi kendini kontrollü bir güven hissi içinde buluyor.

Tam da bu duygu, bazı tehlikelerin kapısını aralayabilir. Bir ürünün abartılı biçimde övülmesi, bir mekânın ya da bir yaşam tarzının kusursuzmuş gibi sunulması, bazen hiç sorgulanmadan kabul edilir. Gençler, bunu farkına varmadan bir yönlendirme döngüsü içinde hareket edebilir.

Ayrıca yakınlık hissiyle güvenerek dertlerini paylaşmaları, onları kimi zaman sosyal medya riskleri, siber zorbalık, manipülasyon veya uygunsuz içeriklerle karşılaşma ihtimaline açık hale getiriyor.

Dijital Yönlendirme ve Ticari Güç

Milyonlarca takipçisi olan bir fenomen, geniş bir akran kitlesini etkiliyorsa bu, davranışlarının bir norm olarak algılanmasına neden olabiliyor.

Güvenilen bir figür haline geldiğinde ise eleştirel düşünme devre dışı kalıyor.

O an önerdiği ürün, gideceği mekân, davranış biçimi sorgulanmadan kabul edilebiliyor.

Bugün normal reklamların bile başaramadığı tüketim çılgınlığı, fenomenlerin eliyle birkaç dakikada ortaya çıkabiliyor.

Bu da influencer etkisi dediğimiz unsurun ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.

Ebeveynler Nasıl Rehber Olabilir?

Peki dijitalde sağlıklı dijital ilişki kurmak mümkün değil mi?

Aslında mümkün!

Çünkü ilham veren, umut aşılayan yüzler de çok fazla. Mesela kitap okumayı teşvik eden, spor dalına veya bir müzik aletini çalmaya yönlendiren, bir sanat dalıyla ilgilenmenin güzelliğini anlatan pek çok yüz var.

Sağlıklı rol model bulmak dijitalde de mümkün. Yeter ki gençler bu farkı fark edebilsin.

Dijital dünyanın etkisi bugün kaçınılmaz. Bunu hepimiz kabul ediyoruz. Fakat bilinçli kullanılmazsa pek çok gencin ve yetişkin bireyin geri dönüşü olmayan hatalar yaptığını da görüyoruz. Bunun için gençlere dört temel kalkan öğretilebilir:

· Sen bir takipçi olabilirsin ama takip ettiğin kişi seni tanımıyor.

· Bir öneriyi duyduğunda buna gerçekten ihtiyacın olup olmadığını düşün.

· Gerçek arkadaşlığın, samimi dostluğun yerini sanal dostluklar tutamaz.

· İlham alınacak hayatlar var. Onlara beraber bakalım!

Bugün mesela Selçuk Bayraktar, gençlerin “Selçuk abisi” olarak sevilip takip ediliyor. Gençleri üretime, bilime, emeğe yönlendiriyor. Onun gibi ilham veren isimlerin varlığı gençler ve sosyal medya ilişkisinde olumlu örneklerin de var olabileceğini gösteriyor.

Ergenlik; aidiyet, görülme ve kabul edilme ihtiyacının en yoğun olduğu dönemlerden biridir. Eğer bu boşluk aile tarafından sağlıklı şekilde doldurulmazsa, gençler hiç istemediğimiz alanlara kayabilir.

Bu yüzden ebeveyn rehberliği dijital çağda daha kıymetli hale geliyor.

13-16 yaş aralığında bir çocuğun interneti ne kadar süre kullanacağına, hangi içeriklere baktığına ve hangi platformların sınırlı olacağına ebeveynlerin karar merkezi olması ve bu konuda yönlendirmede bulunması gerekir.

Eğer sosyal medya kullanımı günlük hayatı aksatmaya başladıysa ödevlerde gecikme, spor rutininde aksama, uyku düzeninde bozulma gibi; burada sağlıklı bir sınır koymak gerekir.

Mutlak yasaklama çoğu zaman çözüm sağlamaz. En etkili yol; uluslararası standartlarla uyumlu yaş sınırlarının yanında, aile içinde erken yaştan itibaren başlayan tutarlı, destekleyici ve eleştirel düşünme becerisini geliştiren bir rehberliktir.

Sağlıklı dijital kullanım için basit ve etkili 3 öneri:

· İçeriklerle ilgili konuşarak: “Bu kişiyi neden takip ediyorsun?”, “Sence bu söylediklerini reklam için mi yapıyor?” gibi farkındalık arttırıcı sorular çocukları düşünmeye sevk edebilir.

· Reklam ve gerçek arasındaki farka dikkat çekerek: Bir içeriğin neden ve nasıl hazırlandığı üzerine konuşmak, pazarlama tekniklerine değinmek, eleştirel düşünme becerisini güçlendirir.

· Model olarak: Başta anne baba olarak sosyal medyayı nasıl düzenlediğimizi ve kullandığımız göstererek model olabiliriz.