Ben çocukken mahallemizde biri vefat ettiğinde herkes o eve, yaranın acısını biraz olsun hafifletmek için koşardı. Bayram sabahları coşku içinde kapıyı çalan çocuklara şeker ikram etmek için şekerlikler hazırlanırdı. Komşunun derdi, hepimizin derdiydi. Hâlâ böyle yaşayan mahalleler var elbette. Çünkü biz paylaşmanın ve yardımlaşmanın değerini bilen bir toplumuz.

Ülkemizin sosyal dokusu hâlâ çok güçlü. Ancak buna rağmen yalnızlık artık kimseye yabancı değil. Son yıllarda daha yalnız hissediyoruz. Üstelik bu sadece bireysel bir his değil; küresel bir sağlık sorunu olarak kabul ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı araştırmaya göre, gelecekte insanlığı bekleyen en büyük sağlık tehditlerinden biri yalnızlık. Evet, yanlış okumadınız! Yalnızlık üç büyük riskten biri olarak değerlendiriliyor.

Neden Bu Kadar Yalnızız? Dijital Çağın Etkisi mi?

İşin aslı; güçlü sosyal bağlara sahip bir toplumda bile artık kalabalıklar içinde yalnız hissediyoruz. Bunun en büyük nedenlerinden biri modern hayatın dayattığı yaşam koşulları. Modern hayat koşulları insanı bireyci olmaya itiyor. İş hayatının yoğun temposu, odağımızı insan ilişkilerinden alıp işe yönlendiriyor. Hatta mesai kavramı değişmiş olsa bile gelen e-postalara bakmak, çoğu zaman hafta sonları bile kontrol edilmesi gereken işleri de beraberinde getiriyor.

Serbest zamanda bile yapılacak işler, müşteri geri dönüşleri, ertesi gün yapılacak sunum aklımızdan çıkmıyor. Elbette ki bu yaşam tarzı, ilişkileri de zamanı da tüketiyor. Hem aile bağları hem de arkadaşlıklar olumsuz etkileniyor. İlişkilerimiz yüzeyselleşiyor. Sürekli meşgul hissetmek, üretken olmadığımız anlarda suçluluk duygusuna neden olabiliyor.

Madalyonun öbür yüzünde ise samimi bağların azalması yatıyor. Bunda dijitalleşmenin etkisi büyük. Eskiden birbirine haber vermek için bile yüz yüze görüşmek gerekirdi. Şimdi hızlıca attığımız bir mesaj, emojilerle karşılık buluyor. “Bir ara görüşelim” lafı, âdeta dilimize pelesenk oldu.

Mahalle kültürünün azalması, insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Hâlâ eski komşulukların yaşandığı mahalleler olsa bile pek çok sitede kimse kimseyi tanımıyor. İnsanlar birbirine karşı daha temkinli, daha güvensiz. Bu da ister istemez sosyal izolasyon oluşturuyor. Her ne kadar sosyal medya üzerinden yüzlerce takipçi olsa bile gerçek bağ kurmanın yerini tutmuyor.

Yapılan araştırmalar, son 10 yılda yalnızlık hissinin yüzde 30’dan fazla arttığını gösteriyor. Yani sanal ortamda iletişim kursak da görülüp beğeni alsak da Oxford Üniversite’nin bu rakamları bize kalabalık içinde yalnızlaştığımızı gösteriyor. 2021 yılında Harvard Üniversite’sindeki bir başka araştırma da gençlerin yüzde 61’inin kendini “sıklıkla yalnız” hissettiğini ortaya koyuyor.

Yalnızlık Ruhsal ve Fiziksel Sağlığı Etkiliyor

Yalnız hissediyorum” diyen biri, sadece ruh halini belli etmiyor aslında, fiziksel sağlığıyla ilgili de ipuçları vermiş oluyor. Çünkü yalnızlık sessiz bir yaradır. Dışarıdan çok belli olmasa da insanı içeriden kemirir. O yüzden daha fazla depresyon, anksiyete, stres ve uyku bozuklukları görülür. Yaşlılarda bunama riskini artırır.

Gençlerde ise intihar düşünceleri, kendine zarar verme gibi eylemler daha fazla olur. Standford Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, haftada birkaç kez arkadaşlarıyla yüz yüze görüşenlerin yüzde 30 daha az depresif belirtiler taşıdığını göstermektedir.

Sadece bunlar da değil; fiziksel sağlığımız da yalnızlıktan etkileniyor. Bazı araştırmalar, yalnızlığın günde 15 sigara içmek kadar zararlı olduğunu gösteriyor. Uzun süre yalnız kalan bireylerde bağışıklık sistemi zayıflıyor, kalp hastalıkları ve yüksek tansiyon riski artıyor.

Arkadaşlık Temel Bir İhtiyaç

Aslında hepimizin hissettiği yorgunluk farklı; farklı nedenlerle yoruluyoruz. Kimimiz iş baskısıyla yoruluyoruz kimimiz çevre baskısıyla bunalıyoruz. Ama hangi sorunun içinde olursak olalım yanımızda bizi anlayan biri varsa yaşadığımız zorluklar bize daha kolay geliyor.

İnsan beyni sosyal temasla çalışıyor. Araştırmalara göre beynimiz yalnızlıkla başa çıkmak için çeşitli mekanizmalar geliştirebilen kabiliyette var edilmiş. İnsanlar yaratılıştan gelen bir bağlanma ihtiyacı içinde. O yüzden insan ilişkileri bizi ayakta tutuyor. Hatta telefon çalıp bir yakınımız “Bugün seni düşündüm” dese günümüzün seyri hemen değişiveriyor. O yüzden diyoruz ki arkadaşlık, samimi ilişkiler insanı iyileştirir. Zaten araştırmalar da bunu destekliyor.

Arkadaşlık kurmak, oksitosin ve serotonin hormonlarını arttırıyor. Yani sosyal bağları güçlü olanların stres düzeyi düşük, bağışıklık sistemleri daha güçlü oluyor. Yanınızda olmasa bile, varlığını hissettiğiniz bir arkadaş, size terapi gibi geliyor.

En Eski Tedavi: Birlikte Gülebilmek

İnsana en iyi gelen şeylerden biri, yargılanmadan dinlenmek, bazen birlikte susmak. Bazen de neye güldüğünü bile hatırlamadan kahkahalara boğulmak. İşte zaten insanın insana iyi geldiği anlar da tam olarak bunlardır. Haftalık buluşmalar, dost meclisleri, samimi paylaşımlar yalnızlıkla başa çıkmanın en güçlü yolları arasında yer alır.

Duygusal destek ile insanın ruhsal âlemi rahatlar. “Anlaşılıyorum” hissi, en temel ihtiyaçlar arasındadır. Ve bu ihtiyacı da karşılayan çoğu zaman bir arkadaştır.

· Birlikte gülebildiğimiz arkadaşlar ile daha az stres yaşarız.

· Moralimiz yükselir.

· Zihinsel yorgunlukla daha kolay başa çıkarız.

Arkadaş edinmenin faydaları saymakla bitmez… Psikologlara göre uzun süreli arkadaşlıklar depresyon riskini azaltır. Yani bazen bir ilacın yapamadığını bir arkadaş yapar!

Gerçek Arkadaşlık: İyi Ki Varsının Karşılığı

Ne kadar yalnız hissedersek hissedelim, hepimizin hayatında bir “İyi ki varsın!” dediğimiz biri vardır. İşte o kişi ile hayatımız daha anlamlı hale gelir. Onunla güzelleşir, güçlenir, hatta iyileşir. O, bizim en kırılgan, en savunmasız halimizi görür ama düzeltmeye çalışmaz. Yargılamaz. Anlamak ister. Kırıldığımızı görür, tamir etmek için çabalar.

Gerçek arkadaşlık hayatımızdaki boşluğu doldurur. Bazen ailemiz olur bazen sırdaşımız. En önemlisi ise güvenli limanımız olur.

Bu arkadaşlığı bulmak, bu devirde zor mu? Belki… Ama denemeye değer. Çünkü hepimizin güvenli bağlara ihtiyacı var. Bazen küçük bir selamla başlar her şey. Kendinizi en yalnız hissettiğiniz an, belki de karşınızdaki kişinin de aynı duygular içinde olduğu andır. Bazen küçük bir selam, komşunuza bir “Nasılsın?” demek bile büyük farklar getirir.

O halde, bugün ilk adımı atan siz olun: Uzun zamandır konuşmadığınız bir arkadaşınızı arayın! Komşunuza bir selam verin. Uzak bir akrabanıza hal hatır sorun.

Bugün küçük bir adımla, birbirimize iyi gelelim!